14 Haziran 2009 Pazar

bir gün gelecek herkes doğru yolu bulacak!

1 mikmik!

bildiğiniz gibi blogumun olmazsa olmaz köşesi donald trump'ın bilge sözleridir.bugün için gösterilen söz tarihe geçecek nitelikte.tabi ingilizce bir manası da olabilir ama ben ciddi ciddi düşündüm bu adam niye 'alla alla' diye sinirlenme edası veriyor diye.bunun ingilizce bir anlamının var olabileceği ise ekranla 5 dakika boyunca mal gibi bakıştıktan sonra aklıma geldi.beni ve donald'ı bağrınıza basın.söylenen söze gelince, bence komik.siz de gülün.

12 Haziran 2009 Cuma

hayatımızın içinden.

1 mikmik!


geçen hafta uykusuzda erman çağlar'ın yazısını okudunuz mu? okumadıysanız hemen aktarıyım:


'size kalsa her şey sport: türk tekstil dünyasına eleştirel bir bakış. yandaki temsili çorap kendi çorabım. bir anlık sinirle ayağımdan çıkarıp scanner'a soktum onu. niyetim evdeki pazardan alınma bütün soket çoraplarımın, fanilalarımın, bokser donlarımın üstüne 'sport' yazan tekstil üreticilerine zehir zemberek laflar etmekti. ama çorabı fotoşopta taramaya çalışırken çok saçma bir işe girdiğimi anladım; tarama işlemi bitip, beş dakika önce ayağımdaki çorabı piksel piksel ekranımda görünce sinirlerim iyice bozuldu.sonuçta çorabı scanner'dan çıkardım, tekrar ayağıma giydim,ekranımdaki çoraba da biraz renk ayarı verdikten sonra buraya koydum.sportsa sport.türk tekstil dünyasıyla hiç bir alıp veremediğim yok an itibariyle.'


şimdi bunu niye yazdığımı düşünüyor olabilirsiniz.bir çok nedeni olabilir.an itibariyle hangisinin daha ağır bastığını bilemediğim için bence düşünmeyi bırakın. bu yazıyı okuyunca, ne garip bir noktaya takılmış diye düşündüm.sportsa sport o kadar da önemli değildi.ancak;bir kaç dakika önce çamaşırları asıyordum kuruması için.derken kurumuş ve toplanmamış çamaşırlardan olan sarı bir çoraba gözüm takıldı.ne kadar tatlı bir rengi varmış bunun diye elime alınca, gerçekle yüzyüze geldim.sport her yerdeydi.gerek çekmecelerimizin,gerek dolaplarımızın içinde,gerek yerlerde,gerek çamaşırlıkta,gerekse kurutmak için astığımız asıl adını bilmediğim tellerde.biz istesek de istemesek de, seyyar satıcılarda görüp yüzlerine bakmasak da onlar hayatımızın bir parçasıydı çünkü; bize, her zaman sport marka bir şeyler alacak olan annelerimiz vardı. elimdeki çorapla yaklaşık 1 dakika boyunca bakıştık ve yüzümdeki buruk tebessümle onu ait olduğu yere, tellere geri koydum.sonuç olarak, her ne kadar varlığından haberdar olmasanız da evinizde bir yerlerde sizin için daima giyilmek için hazır olarak bekleyecek bir sport olduğunu bilin ve onları sevin.ek olarak, sadece siz değerli okurlarım için onları görüntüledim ve şimdi alta koyuyorum.onlar görülmeye değer...hoşçakalın...



3 Haziran 2009 Çarşamba

there's no sex in this city.

0 mikmik!
sex and the city izleye izleye kendimi artık o dünyanın bir parçası olarak hissetmeye başlamıştım. bir 'newyorker'.. ve arabayla alışveriş merkezinin önünde durduk. kahve krizim tutmuştu. koşar adımlarla starbucks'a girdim ve bir 'café americano' istedim. grande! arabaya geri döndüm ve yola devam..o resim canlandı mı gözünüzün önünde? arabanın içinde müzik eşliğinde kahvemi 'yudumluyorum'. derken, 'chipmunks!'. bu kahvenin gömlek
üzerine dökülme efektiydi. neden? ankara belediyesinin bozuk asfaltları, 5 dakikada bir hoplamanıza neden olan çukurlar. 'eh be! , istediğin kadar kıçını yırt elit olmak için, bu ülkede onun için uygun ısı ve ışık yok'..diyiverdim. hoşçakal sex, hoşçakal 'newyorker'...